2008 yılında Uzm.Dr. Demet Aşkın, çekiliş sonucunda uzaya uçuş hediyesi kazandı. Ve böylece Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde “Edge Of Space” şirketinin özel tasarlanmış bir savaş uçağı ile atmosfer sınırına kadar uçarak dünyaya uzaydan bakma deneyimini yaşadı.
İşte Aşkın’ın “sıra dışı” uçuşu…
Uzaya gideceğinizi ne zaman öğrendiniz?
Ben “Shop and Miles” kredi kartı kullanıcısıyım. Kongrelere gitmek için çok sık uçuş yapardım. Pratik geldiği için bu kredi kartını kullanmaya karar verdim. Uçmaktan korkmam ama uzay asla ilgi alanıma girmezdi. Çocukken de hiç hayalini kurmazdım. Doktor olduğum için, çok garanti yaşayan bir insanım. Ancak, bir gün bankadan aradılar ve 29 Ekim’de “Cape Town Uzay Yolculuğu turunu” kazandığımı söylediler. Ben ilk başta ciddiye almadım açıkçası.
Neden?
Cape Town, eşimle hep gitme hayalini kurduğum bir yerdi. Üstelik 29 Ekim de benim doğum günümdü. Birisi şaka yapıyor sandım. Benim gibi hiçbir şans oyunu oynamayan ve inanmayan bir kişiye böyle bir şansın sunulması inanılmaz bir tesadüf oldu. Eşim de benim gibi doktor. 29 Ekim de tatil olduğu için, “Neden olmasın?” dedik. Üstelik turun içinde Cape Town turu da vardı.
Karar vermeniz kolay oldu mu?
Karar vermeden önce beni uzaya götürecek olan “Edge of Space Cape Town” şirketini derinlemesine inceledim. Sonuçta ciddi bir kuruluş olduğuna kanaat getirince uçmaya karar verdim. Hayatta böyle bir deneyimi tattığım için çok mutluyum.
Sizin gibi uzaya giden başka yolcu da var mıydı?
O gün ben tektim. Ayrıca, benim gibi uçan fazla insanın olmadığını da söylediler. Uzayı görme şansına sahip olan birkaç kişiden biriyim. Sabahleyin Cape Town yakınlarında “Thunder City” adı verilen bir yere gittik. Orada o uçakların mühendisleri tarafından 2.5-3 saate yakın detaylı bir eğitim programından geçtik. Oturulan koltuk çok özeldi. Bana havada yapılacak ve yapılmayacak hareketleri anlattılar. Üç bin metrede paraşüt kendiliğinden açılıyor.
Yapılmaması gerekenler neydi?
Koltukla ilgili detaylar anlatıldı. Acil durumda yapılacak işlemler söylendi. Bunlardan biri de paraşütü açmaktı. Koltuğun alt kısmında bulunan bir kolun çekilmesiyle küçük bir paraşütün açıldığını ve 3 bin metreye inene kadar mutlaka kafanın arkaya yaslanmasını özellikle vurguladılar. “Eject” tuşuna basarak fırlatmayı gerçekleştirdikten sonra, 3 bin metreye kadar koltuğa bağlı olarak düşüyorsunuz. Üç bin metre irtifaya indikten sonra, koltuk tamamen bağlarından çözülüyor ve kendiliğinden paraşüt açılıyor. Denize iniş durumunda ise koltuk bot görevi görüyor. Pilotla tekrar bu bilgilerin üzerinden geçtik. Daha sonra da özel kıyafeti giydik.
Bu özel kıyafetin ayrıcalığı neydi?
Yeşil renk bir tulumdu. Sizi aşırı basıncın etkilerinden koruyor. Yolculukta da sürekli kask ve oksijen maskesi takıyorsunuz. 20 bin metreden dünya mavi bir harita gibiydi.
Uçakta kaç mürettebat var?
Giderken pilot ve ben vardık. Sadece iki kişi alıyor zaten. Uçak 1965 yapımı bir İngiliz savaş uçağı. Orijinal adı “English Electric Lightening”. Dünyadaki en hızlı dört savaş jetinden biri. En önemli özelliği yıldırım gibi dikine çok hızlı çıkabilmesi.
Havada neler yaşadınız?
Yükselirken uçağın çok hızlı hareket ettiğini fark ettim. Hızlı yükselme anında basıncı çok hissediyorsunuz. Uçuşta ellerimin aşağıda sarkık durması gerektiğini söylediler. Uçuş öncesi aç olmam gerektiğini de hatırlattılar.
Uçağın içi nasıldı?
Uçak çok dar. Bindikten sonra bir mühendis gelip sizi bacak ve baldırlarınızdan koltuğa bağlıyor. Kask ise kafa hareketi ile size herhangi bir şey olmaması için özel dizayn edilmiş. Maskeniz ise havadayken oksijen almanızı sağlıyor. Bu deneyim, klostrofobisi olanların kaldırabileceği bir deneyim değil. Maskeler takıyorsunuz ve eski bir savaş uçağı ile uzay sınırına çıkıyorsunuz.
Hiç korkmadınız mı?
Korkmadım ama heyecanlandım. Mesleki nedenlerle hayatım hep “emniyette” geçmişti. Belki de bu “emniyetsiz” deneyimi, hastalarıma karşı değil, kendime karşı olduğu için kabul ettim. Bunun hayatımda bana sunulan bir şans olduğunu düşünüyorum.
Çıkışınız ne kadar sürdü?
İki kademede çıktık. Bu uçakların kapasitesi 1 dakikada 15 bin metreye çıkmak için tasarlanmış. Uçağın çıkabileceği son seviye ise 24 bin metre. Orası ise uzay sınırı. Biz 62 bin feet’e (20 bin metre) çıktık. Bana pilot iki kademeli bir çıkış turu uyguladı. İlk kademede 15 bin metreye bir süre seyir yaptırdı. Daha sonra ikinci kademeye çıkardı. Ama 20 bin metreye çıkmamız 1.5 dakika süre aldı.
Gördüğünüz manzara nasıldı?
Çok güzeldi… Dünyayı ve kıtaları uzaktan görmek gibiydi. Yuvarlağın bir parçasını görebiliyorsunuz. Dünya o kadar yüksekte, gözümün önünde sanki “mavi bir harita” gibiydi.
Pilotla nasıl bir diyaloğunuz oldu?
Pilot, 45 yaşlarındaydı. Sürekli sohbet ettik. Benden önceki yolcu, daha 5 dakika dolmadan inmek istemiş. Çok kötü hissedenler olduğunu söylüyor. Çünkü yolculuk iç kulaktaki denge sistemlerini sarsıyor. O yüzden, şiddetli bulantı hissi olabiliyor. Yolculukta sağlığımın iyi olup olmadığını kontrol etti. Bütün yolculuğum kameraya da çekildi.
En unutamadığınız an neydi?
Bir süreliğine uçağın pilotu ben oldum. 32 km. kadar uçağı kullandım. Her şey çok güzel ve hoştu. Ben talep ettim bir süreliğine uçağı kullanmayı. Pilot da çok mutlu oldu doğrusu.
Ya inişiniz nasıl oldu?
İnişimiz de çıkışımız gibi hızlıydı.
Hayatı son derece ciddi yaşayan ve risk almayan bir insan, böyle bir uzay yolculuğu yaptı. Ben bile inanamıyorum. ABD’de okuyan oğlum öğrendiğinde bana sürekli “Sakın ha, uçmanı istemiyoruz” diye telefon açtı. Ama ben bu deneyimi yaşamak istedim. Eşimin de ciddi derecede yükseklik fobisi var. İlk önce, o da gitmemi istemedi. Ama benim hevesli olduğumu görünce serbest bıraktı. Bu uçakların kontrollerini ve bakımlarını yapan kişi sayısı parmakla sayacak kadar az. Ve bunlara bir şey olduğu takdirde uçaklar tarihe karışacak. Yenisi yapılmıyor.
Bu deneyimi, özellikle de uçmayı sevenlere tavsiye ediyorum. Gitmeden önce arkadaşlarıma çok fazla söylemek istemedim. Ama onlar bir yerlerden duymuş. “Sana çok gıpta ediyoruz” diyenler çok oldu. Döndüğümde, “Bana uzaya mı çıktın” diye soranlara, esprili bir yanıt veriyorum: “Dikkatli olun, bir uzaylı ile konuşuyorsunuz!”